Fenerbahçe artık Türkiye’de her işin miladı haline gelmeye başladı. Bazı şeyler her nedense ilk Fenerbahçe üzerinde deneniyor, sonra düzenleme yapılıyor, bir kaç kendini bilmez bunun Fenerbahçe için yapıldığını söylüyor ve o düzenlemeden kendileri yararlanıyorlar. Olan yine Fenerbahçe’ye oluyor.
3 Temmuz’dan beri durum net bir şekilde böyle.
Futbol ekonomisi ve rantını ele geçirmeye çalışanların başlatmış olduğu operasyonda artık iş kendileri için sarpa sarmış durumda.
Belirli bir zümrenin tüm basın ve yayın kuruluşlarının, basındaki neferlerinin altını çizerek söylediği 19 maçta şike var safsatası eriye eriye 3 maça kadar düştü. Taraf isimli kağıt parçasının 19 maçta 90’dan gol yediğimizi yazmasının üzerinden henüz 1 yıl geçmedi.
Savcı, elinde delil bile olmadan basına bir çok haber sızdırdı, kamuoyunu yönlendirdi. Bazı kriz provokatörleri de insan hakları ihlal edilerek, şike suçlamalarını bir kenara bırakıp, insanların özel konuşmaları bile basına malzeme yaptı. Amaç, dava sürecinde Fenerbahçe ve Fenerbahçeliler arasına kara kedi sokmaktı. Aslında bunun çok kolay olduğunu düşündüler, Fenerbahçe Taraftarını salak sandılar, kolayca bunlara inanacağını planlıyorlardı. Olmadı, olmadı, olmadı…
Tüm delil denilen müsveddeler çürütüldü, para saymalar, görüntüler elde patladı, keçi sakallı ve ilk insan kılığındaki tüm tetikçi gazetecilerin suçlamaları dönüp bir TARAFlarında sızı yaratması gerekirken, omurgasız olduklarından yalanları içinde yüzer duruma geldiler.
Halbuki Fenerbahçe’nin de 1 milyon dolarlık açıklanamayan, makbuzu olmayan ödemesi olsa hayat sizin için ne kadar kolay olurdu değil mi? Veya bir futbolcunun Fenerbahçe şampiyon olmasın diye rakibine gol atmadığını itiraf etmesi gibi bir durum, Fenerbahçe’nin lehine olsa Türkiye’de ve Avrupa’da Fenerbahçe’yi nasıl çarmıha gererdiniz? Fenerbahçe şampiyon olsun, ince ince bunun için uğraşıyoruz diyen siyasetçi olsa kaç günde siyaset hayatını bitirirdiniz?
Haksızların hepsi orantısız olarak Fenerbahçe’ye yapıldı. Bunun lamı cimi yok. Biraz vicdanı olan herkes bunu görüyor. Sarı kırmızı at gözlüğü takmış bazı insanların Fenerbahçe’yi yok etme çabası da cabası. Durmuyorlar, kuyruk acısı sarmış dört bir yanlarını, Fenerbahçe düşsün, Avrupa’ya gidemesin diye yemiyorlar, içmiyorlar, sürekli bir eylem halindeler. Sonuç gelmedikçe kudurup, ağızlarından köpükler saçarak garip garip laflar sarfediyorlar.
6 Haziran 2012 itibarı ile, tam 11 ay 4 gün, yani 340 gün oldu. Başkanım bu kadar süredir tutsak. Bu süre içinde istemeyen adam olacağını, Fenerbahçeli’nin bile nefretle anacağı bir isim olacağını düşündüler. Bu da olmadı.
Hatta zamanında devamlı konuştuğum Aziz Yıldırım ile alakasız bir konu yüzünden husumetim olduğu için aram açılmıştı. Haklı olduğumdan emin olduğum, her türlü muhalif yayın organının durumu anlatmam için önüme dünyaları serdiği bir zamanda, sırf kulübüm zarar görmesin diye sustuğum bir olaydı bu. Başkan o olayda suçsuzdu ve yanlış yönlendirilmişti. Onu gördüğümde başka yöne doğru bakacak kadar sinirliydim. Bu 340 günlük süreçte öyle bir hale geldim ki, şimdi görsem ellerine yapışır, defalarca öpüp başıma koyarım.
Son GS maçında çıkan olaylar sebebiyle 3 Temmuz’dan beri her sezon başı Fenerbahçe’ye fiks 5 maçlık ceza veriliyor. Bu 5 maçın, kriz provokatörleri için özel bir anlamı olmalı. Öncelikli amaçları kombine satışlarını vurmak. Sonra, takımın lige fırtına gibi girmesini engellemek. Son olarak da 5 maçın getireceği en az 6 milyon TL’lik paranın kasamıza girmesini engellemek.
Öncelikle şunu söyliyeyim, şahsi olarak Emniyet Teşkilatı’nı her zaman desteklemiş, bizim güvenliğimiz için çalışan insanlara yardımcı olmuş bir insanım. Bu hem özel, hem iş hayatımda böyle olmuştur.
Fakat 340 gündür Fenerbahçe Taraftarı’na yapılanın akla mantığa sığacak bir durumu kalmamıştır.
İlk yürüyüşümüze izin verilmedi, kulübümüz de bu izinsiz bir yürüyüştür dedi, biz de yürümedik. Bazıları izin alamıyor, Türkiye’nin en işlek caddesinde resmi yayın organlarının desteği ile yürüyor, Demirören AVM’nin kalkanları taşkınlıklar yüzünden iniyor, polis sadece eşlik ediyor. Biz izin aldığımız halde, hiç taşkınlık yapmadan yürüyoruz, polis bize biber gazı sıkıyor.
Başkanımız için adliye önündeki boşlukta durup tezahürat yapıyoruz, hiçbir taşkınlık yok, yine biber gazı sıkılıyor.
Avrupa Şampiyonu olmuş bayan voleybol takımımızı Sabiha Gökçen’den karşılamaya gidiyoruz, taşkınlık yine yok, sadece tezahürat ve kutlama var, biber gazı sıkmakla kalmıyor, üstüne bir de voleybol takımımızın otobüsü gitsin diye cop ve tekme yiyor.
Şampiyonluk maçı günü, senelerdir rutin olarak maç öncesi yapılan Kızıltoprak toplanmasında, saat 16:37’de polis hiçbir şey yokken Kızıltoprak’taki Fenerbahçelilere biber gazı sıkıyor. Stada girişte de, girenlere biber gazı sıkıyor. Bizim geleneklerimizde, gelene kolonya ikram edilir. Sanırım biber gazının içeriğini kolonya sanıyor bazı polis arkadaşlarımız.
Kameralarda da sabit, sahaya bile girmemiş 4 kişi yüzünden 8000 kişiye biber gazı sıkıldı, olaylar o şekilde başladı. Zaten kimse kamu malına yapılanı tasvip etmiyor. Ama 6 saat boyunca, aralıklı olarak biber gazı yerseniz, insanların neye isyan ettiğini görürsünüz. Nefes alamıyorsunuz, beyninize oksijen gitmiyor, gözleriniz yanıyor, genziniz iptal. Bu durumdaki insandan mantıklı bir şeyler yapmasını, lütfen memur bey bize durup dururken biber gazı sıkmayınız lütfen demesini beklemek, Mehmet Baransu’nun memleket hayrına doğru haber yapmasını beklemek gibi bir şey.
Henüz 1 sene evvel bakan olmadan önce Fenerbahçe’ye çelme takan takım yaratmaktan bahseden Sayın Gençlik ve Spor Bakanımız Suat Kılıç bile artık maçlarda biber gazı kullanmanın son çare olması konusunda tasarı hazırlattı. Bu yeni uygulamaya şu şekilde;
“İÇİŞLERİ Bakanı Şahin ile yapılan görüşmede kolluk kuvvetlerinin orantısız güç kullanması masaya yatırıldı. Artık biber gazı sahalarda veya çevresinde kullanılmayacak. Polis, spor ve taraftar konusunda uzmanlaşacak. Bu konuda eğitim alacak olan yetkililer, polis memurlarına nasıl davranmaları gerektiğini aktaracak.
HEM spor savcılığı hem de sporu ve toplum gerilimini bilen polislerin şiddet olaylarını önlemek için ilk çalışma yapacağı pilot il ise İstanbul.18 Ağustos`ta başlayacak Süper Lig öncesinde savcı ve polisin uzmanlaşması için eğitim verilecek.”
Bu zaten doğru olanı... Biz de Trabzon’da camları indirilen, soyunma odası koridorlarında tartaklanan Fenerbahçe kafilesini korumak için insanlara biber gazı sıkın demiyoruz... Hatta ülkenin en işlek caddesinde izinsiz yürüyüş yapan insanlara da sıkmayın. Onların da güvencesi biz olalım, zaten sıkmadınız ya, yine de biz olalım. O zaman neden devamlı bize biber gazı sıkılıyor? Bu ayrımcılık niye? Bunun cevabını neden kimse veremiyor? Zaten size bunu soran yok! Hata olduğunu anlamış olmalısınız ki, yukarıdaki düzenlemeler yürürlüğe konuluyor. Peki bu hatanın cezasını neden hep Fenerbahçe çekiyor?
Zayıflatmaya, yok etmeye, maddi olarak muhtaç hale getirmeye, itibarını zedelemeye, taraftarını isyan ettirmeye çalıştınız... Ama yine de Fenerbahçe, sizin senelerdir almaya çalıştığınız futbolcuyu gidip alıp geliyor ve siz hala ağzınızdan küfürler saçarak Fenerbahçe ile uğraşmaya çalışıyorsunuz. Kuyt nasıl bir futbolcu mudur? Bir zamanlar Pingel diye bir futbolcu almıştık, savaşçıydı, henüz hazırlık maçında sakatlanıp futbol hayatı bitti. O sakatlanmasaydı Fenerbahçe uzun yıllar aradığı forveti bulmuş olacaktı. Ondan sonra savaşçı bir forvet olarak sadece Kenneth Anderson geldi, o da sakatlanana kadar harika oynadı. Kuyt, Pingel ve Anderson`un toplamıyla, çok takdir edip izlediğim, sahada hep en çok koşan futbolcu olan Elmander`in çarpımına eşit savaşçılıktaki bir futbolcudur. Futbolculuğunun dışında da mükemmel bir insan, yardımsever bir kişiliktir. Fenerbahçe`mize hayırlı, uğurlu olsun inşallah.
Son olarak biraz seviyeyi düşürmek zorunda kalacağımdan dolayı okuyan herkesten özür dilerim. 340 gündür babasının neden hapiste olduğunu bilmeyen küçük bir kızımız var, Tuana Ekşioğlu. Tek arzusu babasının yanında olması, onun dışında etliye sütlüye karışmıyor. İlhan Ekşioğlu’nu tanıyan bilir, dünya efendisi bir insandır, gülünce bulunduğu odanın mevsimini değiştiren, iyi niyetli biri, muhteşem bir babadır. Evladının onu özlemesi kadar doğal bir şey olamaz.
Twitter’da baba özlemini yazan Tuana’mıza küfür eden şeref yoksunu köpeklere sesleniyorum. Siz zavallı hayatınızda çok eziliyor olabilirsiniz, bunu bulunmayacağınızı sandığınız, internetin o perdesinin ardına saklandığınız küçük inlerinizden etrafa sallıyorsunuz. Küçücük, baba özlemi ile dolu, acılı bir kıza ettiğiniz küfürlere alacağınız tepkiler, belki de silik hayatınızda, sizi kimsenin takmadığı bir dünyada sizi besleyecek tepkiler olabilir. Biraz medeniyetten nasibini, aile terbiyesi almış olsanız, o tür eylemler yapanların önünde dururdunuz. Ama sizin gibilerin anne babaları siz doğmadan kısırlaştırılmalıydı.
Aynaya bak, gördüğün şey ile gurur duy, çünkü sen Fenerbahçelisin ve gurur senin doğum hakkın.
Cengizhan Yeldan
www.twitter.com/cengizhanyeldanHaber hakkındaki yorumlar;
Antu Forumda yorum yapmak için tıklayınız!