Başkanımız Ali Y. Koç, TRT Spor'da katıldığı canlı yayında gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu ve soruları yanıtladı. Başkanımızın açıklamalarının tamamı şöyle;
“Ben ve arkadaşlarım Yüksek Divan Kurulu Toplantısında bundan sonraki süreç için ne dediysek aynı noktadayız. Evet, Beşiktaş mağlubiyeti kabul edilemez. Bu sezon derbi performansımız kabul edilemez. Ben yıllar önce iki konuda vaatte bulunmuştum. Tekrar hatırlatmak gerekirse; biz göreve geldiğimiz zaman UEFA’nın yayınladığı derginin kapağındaki kulüp Fenerbahçe’ydi. Bizden batmaya yakın Avrupa kulübü olarak bahsediyorlardı. Finansal Fair-Play vardı. O dönem sattığımız kadar satın alabiliyorduk. Manevra alanımız son derece kısıtlıydı. Geldiğimiz nokta olarak hem kurumsal yapı, işleyiş hem de finansal olarak bambaşka bir noktadayız. Sportif başarının içinde zaten Aziz Başkan’ın başlattığı dünyanın en büyük spor kulübü hatta dünyanın en büyük ve başarılı spor kulübü anlayışı, kültürü, vizyonunu biz aynen devam ettirdik. Üstüne koyarak da gittik, inşallah daha fazla da koyarız. Bunun için bir Fenerbahçe taraftarı olarak Aziz Başkan’a teşekkür etmek istiyorum. Kulübün, camianın diğer branşlara da odaklayan bu vizyonu hayata geçirdiği için.
Ancak istediğiniz kadar mali açıdan bağımsız olun, istediğiniz kadar ki bu da olacak bir rakam söylemiyorum ama hatırı sayılır 3 rakamlı montanlarda artı paramız da olacak. Allah’ın izniyle inşallah 3-4 ay sonra. Bütün amatör branşlarda başarı üstüne başarı koy, olimpiyatlara her sen en çok sporcu gönder, futbol da şampiyonluk olmadığı zaman doğal ve haklı olarak camiayı kesmiyor, tatmin etmiyor. Buna büyük saygı duyuyorum. Bu kronikleşmiş futboldaki sıkıntımızın büyük tepkilere, eleştirilere yeri geldiği zaman hatta nefrete kadar gitmesini de üzülerek ama anlayışla karşılamamız gerektiğini düşünüyorum. Neden ben bunu diyorum? Taraftarın öfkesi çok, çünkü beklentisi çok. Evet, diğer camialar 13-15-38 yıl şampiyon olamadılar. Benzer durumu biz şimdi yaşıyoruz. Bizim yaşadığımızda farklı olan sosyal medya ve dijital dünya. Dolayısıyla öfkeler, nefretler, hakaretler ve eleştiriler çok daha yüksek sesle gelebiliyor. Bu tepkileri anlıyorum. Başarı isteği gayet normal.
Fakat geldiğimiz nokta itibarı ile ben biraz taraftarımızdan bahsetmek istiyorum. Çünkü hepimiz taraftarız, ne meslek yaparsak yapalım taraftarız. Ben de bir taraftarlık anlayışından geliyorum. 7 yaşından beri de maçlara gidiyorum. Allah başkanlığı nasip etti. Formayı giyip terletmeyi tercih ederdim başkanlığa ama o daha kutsal bir konum. Taraftar olgusu bambaşka bir olgudur. Hatta bu duygular insanlığın doğasına da aykırıdır. Tek taraflı ilişki, tek taraflı kayıtsız şartsız aşk, sevgi, fedakârlık. Duygu, tutku ve coşku yüklüdür. Bu yoğun duygu hali ister istemez yanında da zaman-zaman irrasyonelliği getirir. Bugün böyle bir durumdan geçiyoruz. Çünkü taraftarken ben de aynı şeyleri yaşadım, aynı duyguların içinde oldum. Niye tüm taraftar fedakar. Eleştirdiğim taraftar tutumları da olsa zaman-zaman. Düşünün karşılıklı ilişki yok, tek taraflı, kayıtsız şartsız seviyor. Her şeyini veriyor, üç kuruş parasıyla bilet alıyor. O gün metrosu, otobüsü, taksisi, vapuru neyse bütün gününü ayırıyor. Yeri geldiği zaman deplasmana gidiyor, eziyet çekiyor sırf 90 dakika takımını destekleyebilmek için. Bu açıdan baktığımız zaman her taraftar kendi duygu, düşünce ve anlayışı çerçevesinde her türlü eleştiriyi yapmaya özgürdür. Kendisini de bu duygular çerçevesinde haklı görmektedir.
Bizim jenerasyonun taraftarlığı biraz bugünün jenerasyonundan farklı. Biz ‘pazara kadar değil mezara kadar’ kültüründen gelen insanlarız. Ben Aziz Başkan’ın yuhalandığı dönemde yan locada maç seyrediyordum tek başıma, gittim yanında durdum ve destek oldum. Hiçbir şekilde adaylığım zamanında taraftara herhangi bir çağrı, şurada toplanın, maça gitmeyin, şöyle yapmayın, böyle yapmayın gibi hiçbir zaman öyle bir tutumda olmadım. Şimdi karım kızacak buna ama Leyla ve Kerim dışında öyle kayıtsız, şartsız sevgi yok. Bu jenerasyon çok farklı. Gençler sabırsız. Z kuşağı vefa konusunda esnekler. Çabuk pozisyon değiştirebiliyorlar. Bir cep telefonu operatöründen diğerine geçebilir, saatlerce ofiste çalışmak istemiyorlar ve çok rahat iş değiştiriyorlar. Bu değişik. Futbolda da böyle. Bizim jenerasyonumuz bambaşka bir jenerasyon. Taraftarlık anlayışı çerçevesinde. Doğru yanlış söylemiyorum. Dolayısıyla ben bugün tribünde olsaydım ve camiam böyle bir sürecin içinden geçiyor olsaydı. Yönetime de yakın olduğumu düşünürsek yönetimin yanında olur bir fiil destek de olurdum. Sadece sözlü değil elimden gelen tüm desteği vermeye çalışırdım. Biz öyle geldik. Bugünün taraftarını da anlamak durumundayız. Benim takdir edip, tasvip edemediğim reaksiyon ise sporculara olan. Maç bitsin istediğini söyle. Çubukluyu sahada taşıyanlar, sizin istediğiniz futbolu da o gün oynayamasalar maçı çevirene kadar destekleyin. Çeviremediler mi ondan sonra ne diyorsanız deyin. Ben her zaman dedim; ‘bize, bana da deyin.’ Maç içerisinde bize dediğiniz zaman da etkileniyor çocuklar.
Zenit maçımız vardı ve işlerde de bir sıkıntı yoktu o zaman. 2-0’mı ne öndeydik, 1 gol yedik stat istifa demeye başladı. Bir fiil kötü sonuç bekleyen bir kitle de var. Önemli değil, Fenerbahçe’nin en büyük gücü taraftar gücüdür. Fenerbahçe’nin en büyük rekabet avantajı taraftarıdır. Fenerbahçe, pek çok kötü günden taraftarı sayesinde güçlü çıkmıştır. En son 3 Temmuz’da gördüğümüz gibi. Ancak bugün geldiğimiz noktada bu en büyük rekabet avantajımız şu an bir nebze kaybedilmiş hatta dezavantaja, rakiplerimizin, düşmanlarımızın ekmeğine yağ sürme konumuna gelmiştir.
Biz bir sürü şeye karşı mücadele veriyoruz. Bahise, sisteme, yapıya… Yeri geliyor bu mücadeleleri kendi başımıza veriyoruz. Şimdi rakibimizin başına gelenler… Sadece bu sezon yaşadıklarının dörtte biri bize olsa şu an adliye koridorlarındaydık. Biz bu mücadeleleri verirken yeri geldiği zaman yalnız başımıza veriyoruz. Ben rakip taraftar olsam, Fenerbahçe camiasının şu anki bölünmüş, parçalanmış halinden son derece haz duyardım. Diğer camialara bakın kendi savaşlarını, mücadelelerini nasıl sahipleniyorlar. Biz biraz fabrika ayarlarına dönmemiz gereken bir dönemden geçiyoruz. İnşallah bu olur. Çünkü biz yönetimde olalım olmayalım, yarın öbür gün kim olursa olsun bu sorunu el birliğiyle çözmek durumundayız. Bu sorunu el birliğiyle çözmediğimiz takdirde biz kendi kendimizin altını oyuyoruz, kılıçları kendimize çekiyoruz. Daha çok mücadeleyi kendi içimizi yıpratmaya veriyoruz. O yüzden futbolda şampiyonluk gelse bu kendiliğinden rayına oturur ama bu artık bir kültür haline gelmeye başladı. Yuhalıyorsun, yarım saat sonra takım öne geçiyor alkışlıyorsun. Geçen seneyi hatırlayın penaltı atacak oyuncumuz yuhalandı. Serdar Dursun penaltı atıyordu, başkası atsın diye tribünler yuhaladı. Golü atınca herkes alkışladı. Birazcık aynaya bakıp, bu durumu nasıl giderebiliriz diye Fenerbahçe camiası olarak topyekûn üstünde durmamız lazım. Taraftarın tepkisini saygıyla karşılıyorum, üzülüyorum çünkü ben de taraftarım. Onlar bir üzülüyorsa inanın biz yüz üzülüyoruz. Ben her zaman şunu dedim ‘taraftar hancıdır, yönetimler yolcudur.’ Kulübe de yönetimler yönetir. Kongre üyeleri taraftarların resmi temsilcileridir. Kongre üyeleri de milyonlarca insan için camiayı yönetecek başkanı ve kurullarını seçerler. Biz daha geçen Haziran ayında çetin, sert, yeri geldi mi yakışıksız ithamları olan, renkli ama tertemiz bir kongre yaptık. Fenerbahçe demokrasi bayramı diyelim buna. Aziz Başkan tekrar geldi, Fenerbahçe camiası Türkiye’nin en büyük katılımlı seçimini yaptı ve sonuç bu seneye geldik. Yumurta tavuk meselesi. Ben, burada başkan olarak ‘Taraftarımdan dolayı oldu’ diyemem. Onlar da başarı olmadığı için bu noktaya geldiler. Dün mesela basketbol maçında küçük bir tepki oldu. O basketbol oynayan çocukların suçu ne? Açık ara ligde liderler, Final Four’a gittik. 2015 yılından beri en çok Final Four’a giden takım; Fenerbahçe ve 7 kez gitmiş! O çocukların suçu ne?
Ne diyorlardı biz göreve gelmeden önce, Aziz Başkanı koruyanlara? Aziz Bahçeli, değil mi? Ben, başkanıma seçildikten sonra hiçbir yerde laf söyletmedim. Şimdi yönetime sahip çıkanlara ne diyorlar? Paralı köpekler! Şimdi eleştirmek, tenkit etmek, tepki koymak hatta ve hatta hakaret etmek ki hakareti parantez içine koyuyorum, demokratik bir hak. Peki, katılıyorum. Ama aynı şekilde kulübünü yönetenleri sahiplenmek de demokratik bir hak! Öyle bir noktaya geldi ki sosyal medyada kulübün arkasında duranlara, tribünde tepki vermeyenlere farklı muameleler yapılıyor; sosyal medyada ağır hakaretler –ne kızın, ne çocuğun, ne bir şeyin kalıyor- tribünde de çok büyük tepkiler oluyor. Dolayısıyla biz bu sarmaldan çıkmak zorundayız. Biz olalım ya da olmayalım. Fenerbahçe bu sarmaldan çıkmak durumunda. Şampiyonluk gelince çok daha çabuk çıkacak ama ben korkuyorum ki topyekun biz bu konuyu adreslemezsek yarın başka bir başarısızlıkta tekrar meydana gelecek. Benim taraftara karşı hiçbir öfkem, kızgınlığım yok. Üzgünüm, onlara bu duyguları yaşattığımız için. Bu kadar mücadele, fedakarlık, çaba, efor…
Şimdi bakalım: Futbol. Biz, niye yanlış yaptık? Altı sene yanlışlarımız çok oldu. İlk sene büyük yanlışlarımız oldu. Ama dikkat edin süre ilerledikçe, finansal açıdan bir nebze rahatladıkça, Finansal Fair-Play kıskacından çıktından sonra bizim CAS’ta bir tane bile davamız yok, biliyor musunuz? Finansal Fair-Play sarmalından çıktıktan sonra dikkat edin takım yapısı da, takım değeri de, bütçesi de hep kuvvetlendi. Bana göre 2, bazı arkadaşlarımıza göre 3 şampiyonluğumuz çalındı. Bir dönem vardı, Ersun Yanal dönemi, hep de söylerim; 7 maçta 21 puanın 18’ini kaybettik, gidin o maçlara bakın! Zaten televizyonda yorumcular hep şey diyorlar; “Fenerbahçe’nin hakkı yendi, Fenerbahçe öyle oldu, böyle oldu?” Ama sezon sonu bitince hep bunlar unutuluyor. Bu seneye gelirsek dünyada halen gelmiş geçmiş, ölmüşler yaşayanlar dâhil ilk 5 hocadan biri olarak gösterilen bir adamı buraya getirdik. Bugün onu yerden yere vuranlar, eleştirenler, ‘Yönetim istifa etsin’ diyenler, o gün biz hocamızı getirdiğimiz zaman karşı geldiler mi? Alkışladılar, takdir ettiler! Dolayısıyla oradan çıkalım. Peki, kadromuza bakalım. Bugüne kadar tarihin en değerli kadrosunu kurduk, biz! Transfermarkt değeri olarak söylüyorum. Hatta bir nebze ayağımızı yorganımıza göre değil, biraz daha onu pas geçtik, tarihimizin en yüksek bütçeli kadrosunu kurduk. ‘Gelmez’ denilen insanları getirdik ki devre arası da dâhil buna. Hocamız, transferler için teşekkür etti, doğru değil mi? Dolayısıyla ‘Gelmez, gelemez’ denen hoca geldi, ‘Gelmesi zor’ transferler geldi! Bütün bunları yaparken kulübümüz ekonomik açıdan dara düşmemesi için çok büyük çaba ve efor sarf edildi, geçtiğimiz 6 sene de, bu sene de. Fedakârlıklar yapıldı ki zaten onlardan bahsetmeyi ben sevmiyorum. Bugün kulübün geldiği durum ortada. Kendiliğinden mi oldu? Böyle akıntıya kapılıp rüzgârla mı kendiliğinden oldu? Bu, hiçbir beklentisi olmayan insanların büyük fedakârlık ve çabası ile bu noktaya gelindi. Ama 1 şampiyonluk olsa bunların hiçbirini konuşmuyorduk ve ben de bunların hiçbirini söylemek zorunda kalmazdım.
Bizim hiçbir zaman gizlimiz saklımız olmadı. Hep açık ve mert davrandık. Yani ona buna haber yaptırmadık. Ben çıktım konuştum, yöneticim çıktı konuştu. Mümkün olduğu kadar şeffaf olmaya çalıştık. Her şeyden önemlisi biz, helal iş yaptık. Camiamıza leke sürecek yani bakın, Türkiye’de bahis ile mücadele eden tek bir takım var; Fenerbahçe! Kimse sormuyor, sizler de merak etmiyorsunuz; ‘Niye?’ diye. Ben bundan para mı kazanacağım? Kulübüm bir fayda mı sağlayacak? Bahis olduğu zaman şike var, hakem işleri var! Sosyolojik konulara girmiyorum bile. Bahis, karaborsa, bedava bilet, dolandırılmış sponsorluklar, belli örgüte bağlı sponsorluklar… Biz bu kulüp için leke sürecek hiçbir şey yapmadık. Bunlarla hiçbir zaman biz muhatap olmadık. Niye bizim kulübümüz hiç bunlarla muhatap olmadı? Niye hiç bu işlerle biz anılmadık? Dolayısıyla bunlarla muhatap olmayı bırakın, biz çaycı alırken bile adamın sosyal medyasına bakıyoruz, bırak sponsor alırken incelemeyi.. Biz, bu kulübün adını korumak için bütün sıkıntılı, dar manevra alanları, finansal sorunlara rağmen ağır mücadeleler verdik. Tabii ki kulübü yüceltmek için! Yeri geldi mücadeleyi kendimiz verdik, yalnız başımıza verdik. Ve bu sene özelinde bakarsak geçen sene %60’a %40’lık bir seçim sonucundan sonra Kongre üyelerimiz görevi verdikten sonra şu az önce anlattıklarıma ve biraz sonra da anlatacaklarımıza baktığımızda ben istifa etmeyi doğru bulmuyorum!
Şunu da söyleyeyim; imza kampanyası var. Demokratik haktır, saygı duyulmalıdır ama şey olursa seçime gidilir. İmza sayısı ile ilgili şöyle ki o konu: O birazcık hesaplaması zor bir konu. Çünkü aidatını ödeyenlerin 5’te 1. İnsanlar aidat ödemeye devam ediyor. Seçimlere 1 ay kalaya kadar aidat ödeyebiliyorsun, tüzüğe göre. Dolayısıyla her 5 kişi ödediği zaman 1 kişi daha artacak, imza konusu.
Bu kadar olaydan sonra yani anlattıklarımdan sonra bizi, onur kırıcı veya bir şekilde camiamız yollamak istiyorsa ‘Bu da kaderde varmış’ diyeceğiz. ‘Bu da bizim kaderimizde varmış’ diyeceğiz.
Ben tekrar şunu söylüyorum; biz veya başkası, şampiyonluk ilk geldiği an Fenerbahçe arka arkaya yapacak bunu. Camiamızın, bizim ‘Yapı’ diye tanımladığımız o unsurla ilgili ben biraz daha 3 Temmuz ruhu ile hep beraber savaşmayı tercih ederdim. Ama bir şekilde bir güç, o camianın dışarıdan çok içeriye yönelmesini sağlayabiliyor. Bu güç, ne gücüdür bilmiyorum. Biliyorsunuz sosyal medyaya yön veren bir sürü hesabın kim olduğunu bilmiyoruz. Ben sosyal medyaya hiç bakmıyorum. Sosyal medya hesabım yok. Sosyal medya, siyaseti etkiliyor siz ne diyorsunuz? Rusya, Amerika’nın seçimlerini etkiliyor sosyal medya üzerinden… Sosyal medya günümüzün bir gerçeği, bunu göz ardı edemeyiz. Çok büyük artıları olduğu gibi çok büyük eksileri de var. Nasıl medyada bir regülasyon var; gazetede, televizyonda, radyoda; enerji sektöründe de var, sosyal medyaya da gelecektir zamanla. Bu içerikle ilgili de olabilir, davranış şekliyle ilgili de olabilir. Ama şu anda orası açık bir orman, isteyen istediğini yapıyor, söyleyebiliyor, suç sayılabilecek unsurlarda kişiye ulaşamıyorsun, twitter’dan bilgi alamıyorsun. Ama bu mazeret değil. Buna her kulüp, her camia, her şirket, her parti, her topluluk bir şekilde ayak uydurmak durumunda.
Jose Mourinho’nun herhalde kredisi taraftarın gözünde bizden çok daha fazla. Ben bugüne kadar hiçbir hocamla, hiçbir futbolcumu adres göstermedim. Varsa sıkıntı ‘Problem benim’ dedim. Derbiden sonra da konuştuk. Türk kültürüne bakın: İnsan yerdeyken, bir ayak yerdeyken insanlar çok rahat vuruyorlar. Adamın biri bugün açıklama yapmış, ismini vermeyeceğim, sağ olsun düzeltti, ona da buradan teşekkür ederim. Ben, otel basmışım. Çünkü hocaya ulaşamıyormuşum, hoca telefonlarıma çıkmıyormuş, korumayı yollamışım, koruma odaya çıkmış, hoca da kapıyı açınca ‘Başkan seni aşağıda bekliyor’ demiş, Hoca ‘İlk 11’i sormak için mi?’ demiş. Hani küçük bir şey olur, yani otele gidersin, hocaya ulaşamazsın… Ama yakından uzaktan alakası yok. Ben, Jose Mourinho ile kurduğum iletişimi şu ana kadar herhalde en iyi iletişim kurduğum İsmail Hoca ile beraber kendisidir. Anında cevap verir, anında arar. İki haftada bir buluşuruz, yemek yeriz, konuşuruz, dertleşiriz. Sadece futbolda da değil, insanı yanı çok yüksek biri. Ama öyle bir haber yapılıyor ki kaotik! Bir diğeri haber yapıyor; yok benim evimde şöyle olmuş, yok benim evimin önünde gösteriler olmuş, ben tepki koymuşum vs. vs. Sonra da millet ‘A bu çok iyi fikir, hadi evine gidelim’ diyor. Benim için aile sınırdır, kırmızı çizgidir. İşler oraya giderse o zaman benim tepkim de çok farklı olur. Şunu söylemek istiyorum; bunu saydığımız, sevdiğimiz insanlar yapıyor. Bugün insanlar pozisyon alıyor, ‘Bunlar artık dayanamaz, bunlar gidici’ diye. Ona da saygı duyuyorum. Neyin ne olacağını zaman gösterecek. Dediğim gibi camiamız bizi bu şekilde yollamayı uygun görüyorsa boynumuz kıldan ince ama biz bunu hak etmediğimizi düşünüyoruz. Ve Fenerbahçe’ye de yakışmayan bir yöntem olarak görüyoruz. Fenerbahçe’nin âli menfaatleri için bizim devamlılığımızın bir inat, bir ego meselesi olmadığını, bir sorumluluk, bir inanç meselesi olduğunu inşallah anlatabiliriz.
Bence Fenerbahçe’deki en büyük problem istikrar. Başkanlık seviyesinde istikrarı sağlamış olmamıza rağmen sportif açıdan yakalayamadık. Hoca konusunda istikrarın önemli olduğunu düşünüyorum. Divan’da da dediğim gibi burası anlaması zor bir ülke. Bazen yeri geliyor biz kendi ülkemizi anlamıyoruz. Sadece futbol için söylemiyorum, genel söylüyorum. O da insan o da hata yapabilir ama ben Jose Mourinho ile ilk konuştuğumda ‘ikinci sene şampiyonluğu hiç konuşmamıza bile gerek yok. İlk sene oluruzla yola çıktık. Onun için anlaşmayı iki senelik yaptık. Anlaşmanın şartları ortada. Bir de başka hoca isimleri telaffuz ediliyor. Ben başkan olarak söylüyorum, anlatıyorum ama herhalde yeterince ikna edemiyorum. Ben Fenerbahçe’nin menfaatleri çerçevesinde hocanın devam etmesinin daha doğru olduğunu düşünüyorum.
Devre arasında (Mourinho) iki sene için 36 milyon Euro’luk teklif aldı.
Tango iki kişi ile yapılır. Sadece bizim devam etmesini arzu etmemiz onun devam etmesi için yeterli değildir. Gitmek istediği zamanda mukavelede her şey net şekilde yazılıdır. Biz kontratı kırarsak ne olacağı, o kontratı kırarsa ne olacağı kontratta yazılıdır. (Eğer teklif gelirse bir yıllık kontratındaki ücretini ödemesi mi gerekiyor?) İçinde öyle bir şeyler var.
Hoca-başkan değil bizim ailevi ilişkimiz var. Evimi, ailemi gayet iyi tanıyor. Yemek yiyoruz, buluşuyoruz. Hukuksal konulardan önce kafa olarak kimya olarak bize göre biz beraberiz. Ondan farklı bir şey gelirse o zaman konuşuruz.
Benim görevim; hoca, teknik kadro ve Samandıra’daki ekibin Mario ve Okan’ın başarılı olabileceği en doğru iklimi sağlayabilmek. Bu nedir? İhtiyaçları karşılamak, maaşları vaktinde ödemek, en iyi şekilde seyahat edebilmelerini sağlamak . Mesela Şubat’tan sonra hep iki ay geri geliriz ama bu şekilde maaşlarımızı ödüyoruz. Bizim işimiz o. Teknik ve taktik konulara gelince o yatağa bir kere girersen çıkamazsın. Mesela birkaç konuda kendisini ikaz ettim. Benimle benzer düşünce içerisinde değildi. Sonra ikazlarım gerçekleşince geldi, özür diledi. ‘Haklıymışsın. Bir daha böyle olmayacak’ dedi. Her türlü geri bildirme açık. Jesus öyle değildi. İkisi de büyük hoca. Onunla da temastayız. Onun da Suudi Arabistan dışında büyük hayalleri var. Selam olsun.
Üçlü konusuna gelince Jesus döneminde bize çok pahalıya mal oldu ama ben onu transfer ederken özellikle bunu istemediğimizi söyledim. O da, ‘Ben zaten hayatımda oynamadım’ dedi. Maç içerisinde zaman zaman dönebilir ama ‘Benim işim 4-4-2’ dedi. Hem de en önemli maçlarda. 2-0, 3-0’dan 4’lüye dönerek ne maçlar çevrildi. Orada beni üzen konu bunu saatlerce konuşmuştuk.
FETÖ’nün Türkiye’ye hakim olduğu dönemde futbolda hiçbir şekilde futbol rekabeti, adaleti… Adaleti sadece hakem açısından söylemiyorum. Türkiye bambaşka bir konjonktürden geçti. Sadece futbolda değil, her şeyde. Dolayısıyla o dönem, şu çok başarılı, şu başarısız denilecek dönem değil.
Hangi yabancı teknik direktör üst üste üç kere şampiyon olacaktı? Daum. Nasıl engellendiğini hatırlıyorsunuz. Kupa senin, şampiyonluk benim dönemi. Haluk Ulusoy’un federasyon başkanlık dönemi. Ne hikmetse bunlarla hep Fenerbahçe muhatap oldu. Yabancı-Türk. İyi hoca, kötü hoca diye konuşalım. Mourinho’nun başardıklarını kimse inkar edemez. Son dönemde de bir Avrupa Şampiyonluğu ve finali var. Mourinho, Mourinho’dur. Bunu tartışamayız. Mourinho Fenerbahçe’de başarılı olmayabilir. Her hoca her gittiği yerde başarılı olur diye bir şey yok. Ben inanıyorum ki onunla da konuşmamız doğrultusunda, Mourinho Fenerbahçe’yi şampiyon yapacaktır. Yönetim olarak istikrar devam etmeli, takımda da istikrar. Artısı da eksisi de var. Çok fazla değerli oyuncu oynayamadığı zaman da sıkıntı oluyor. Biz bu seneki planlamamızda 4, Skriniar seviyesinde oyuncu almamız gerektiğini ve takımı hızlandırmamız gerektiğini konuştuk. Hoca önümüzdeki sezon için raporunu verdi. Bizim hocamız hiçbir oyuncu ismi telaffuz etmez. Çok enteresan tarafı var. ‘Devre arasında almazsanız da olur, alacaksınız bir stoper alın’ dedi. Profil tarif ediyor. ‘Forvetler arasında (En-Nesyri) bunu istiyorum ‘dedi. ‘Ve hemen istiyorum’ dedi. Geçen sezon ilk defa bu kadar hazır girdik, yaz kampına. Geçmişte niye giremiyorduk? Çünkü biz kiralık oyuncu alabiliyorduk. Kulüpte kiralayan adamlar ne yapıyor? Transfer sezonu penceresinin sonuna kadar bekliyorlar. Manevra alanımız genişledi. Cephane büyüdü. Büyüdüğü zaman kadro olarak sonuçlarını da görüyorsunuz. Tek olmayan şey, şampiyonluk. O yüzden önümüzdeki sezonda biraz daha dar kadro ama direkt 11'e 4 oyuncu almamız gerektiğini Mario, Okan ve hocayla aramızda istişare ettik. Bana göre en kuvvetli takımı kurduk, daha kuvvetlisini kuracağız. Bize de teklifler var. Birkaç teklif var, cazip. Transfer performansımıza iyi diyebiliriz. Hocanın çizdiği profiller üzerine biz isimler koyuyoruz. Gücümüzün yetebileceği isimlerden bir-iki-üç yapabiliyor.
Üç Portekizli hocamızdan bir tek Pereira direkt isimlere gidiyordu. Kim-Min Jae onun ve Selahattin Baki’nin müthiş operasyonudur. Biz orada Premier Lig kulüpleriyle çatıştık. O piyasayı çok iyi biliyordu. Belki büyük kulüplerde böyle oluyor. Mesela Dortmund’ta hoca hiçbir transferi yapmaz. Hepsini yönetim yapar. B. Münih’te futbol ekibi yapar. Bu sene biz bunu deneyeceğiz. Futbol aklının ne olduğunu da kimse tam tanımlamıyor. Futbolcu, teknik direktör ve sektörden gelen bir iki kişiyle bir danışma kurulu gibi, ‘şunları-şunları yapmak istiyoruz. İsimleri telaffuz etmek istemiyorum çünkü onların onayını almam lazım. Futbol aklı yok diyorlar. Sanki ben oturup tek başıma transfer yapıyorum. Sanki Acun Bey ile playstation oynayıp; şunu-bunu alalım diyoruz. Biz de transfer üç ayaklı. Sportif direktör departmanı, scoutlar vs var. Mario ve Okan. Okan da Türkiye’nin en iyi sportif direktörü olarak yetişiyor. Hoca. Onlar mutabık kalıp bize geldiği zaman biz de işin pazarlık ve maliyet tarafına bakarız. Adam teşekkür etti. Fazlasını aldık. Dolayısıyla bizim yazın cephanemiz çok daha fazla olacak. Manevra alanımız çok daha geniş olacak. Tutmak istediklerimiz ayrılmadığı takdirde 4, 28 direkt oynayacak oyuncu rakamını da biraz indirmemiz lazım. Tadic ile Dzeko’nun mukavelesi zaten bitiyor. (Uzatmayacaksınız yani?) Öyle bir şey demedim. Mukavelesi bitiyor, dedim. İkisi bizde çok eksik olan bir şeyi yerine getirdiler. Onları tanımaktan gurur ve onur duydum. Balkan sporcuları farklı oluyor. Saha içerisinde liderliklerini zaten görüyorsunuz, soyunma odası ve saha dışı liderlikleri. Yeri geldi onlar da yuhalandı. Bu futbol aklı dediğiniz arkadaşlar, daha iyi işler çıkaracağımıza inanıyorum.
Mourinho ile konuştuk, maç sonu yaptığı açıklama üzerine konuşmadık ama sezon içerisinde yaptığımız konuşmalarda adam çok da haksız değil. Bu mücadeleyi verirken yıprandı. Onun geldiği seviye ve liglerde yaşananlardan sonra bunu görünce biz nereye geldik, oldu. Yabancı VAR gelene kadar sezonun ilk yarısını hatırlayın. Rakibimiz kaç tane maçı bir golle aldı. Yabancı VAR gelene kadar çok büyük sıkıntılar oldu. Yabancı VAR sonrası da hatalar oldu ama hatalarda dengeli bir dağılım oldu. Dolayısıyla belki o ruh haliyle zamanlaması yanlış olabilir ama büyük resimde söylediği hiç yanlış bir şey değil. O maç özelinden sonra söylemesi, o zaman da taraftar da ‘Sen de çıkıp doğru dürüst top oynatsaydın’ der. Haklı olarak ama bütünsel pencereden baktığınız zaman çok da yanlış bir şey söylemiyor.
(En iyi kadro kuruldu) Yönetim bundan daha fazlasını nasıl yapabilir? İlk dönemde sattığın kadar alabiliyordun. Finansal Fair Play’den nasıl çıktığın kimsenin umurunda değil. ‘Helal olsun, bravo, CAS’ta bir tane davanız yok.‘ Şampiyonluk gelince bunlar kıymete biniyor. Çünkü pastanın kreması oluyor.
Sunucunun “Fenerbahçe önemli ve derinlikle bir kadroya sahip. Ama sonuçta şampiyonluk gelmedi” sözleri üzerine Başkanımız, “Matematiksel olarak bitmese de öyle gözüküyor, evet. Şimdi bakınız camiada bu öfke patlaması tabii ki kronikleşmiş süreç var. Ama bununla beraber 11 puandan 3 puana düşürdük, özellikle yabancı VAR geldikten sonra 8’den 3’e düştü. Ve biz psikolojik avantajı yakalamıştık. Kendi elimizle onu yok ettik. Kendi oğlumdan biliyorum, bu öfke patlamasını ve üzüntüyü. Biz Fenerbahçe; başkanıyla, hocasıyla, topçusuyla, malzemecisiyle… biz şu anda 3 puanda olsaydık, bizim puan kaybı beklediğimiz haftalara geldik. Ama şimdi tabii rakip çok daha rahat. Önümüzdeki sezona gelince de şu anda mevcut kadromuzu az önce ifade ettiğim şekilde ki gitmesini istemediğimiz futbolcular giderse üstüne belki 1-2 ama 4 direkt 11 oynayacak, Skriniar seviyesinde alınabilecek, takımı hızlandıracak, aynı zamanda Edin Dzeko’nun, Tadic’in o liderlik ruhunu daha da geliştirecek futbolculara odaklanacağımı söyledim. Bunu yapacak imkânlarımız geçen seneye göre de çok daha iyi olacak. Geçen sene öyle manevra alanı çok geniş değildi. Geçen sene bu kadar cesur davranabilmemizin sebebi; oluşturduğumuz yönetim kuruludur. Onlara da buradan teşekkür etmek istiyorum. Buna kimsenin mecburiyeti yok. Hepimizin, çoluğumuzun çocuğumuzun rızkı var. Ama insanlar, gönüllü ruhlar, tertemiz niyetle imkânları çerçevesinde bu yönetim Fenerbahçe’ye güç kattı. Birazdan projeleri konuşacağız. Bazı arkadaşlar ‘Proje uyduruyorlar, günü kurtarmak için yapıyorlar’ diyorlar. Biz, hiçbir zaman günü kurtarmak için hiçbir şey yapmadık. Ben günü kurtarmak için bir şeyler yapsaydım bugün çok daha farklı noktada olurdum. Ama gece yatarken maaşları nasıl ödeyeceğim kaygısı, korkusu dışında hiçbir şeyin beni uyurken endişeye sevk etmemesi gerekiyor. Biz, öyle büyüdük, öyle bir kültürden geliyoruz. Bir saat vardır, bakarsın ama saatin içindeki mekanizmayı kimse bilmez. O saatin içinde o kadar çok mekanizma vardır ki onlardan bir tanesi çalışmasın bütün sistem çalışmaz.
Biz, 12 ayda benim de beklentimin ötesinde bir noktaya geldik. Bakın, biz bu kulübe geldiğimiz zaman konsolide rakamlar yoktu, UFR (Uluslararası Finansal Raporlama Sistemi) yoktu. A.Ş.de hakla açık olduğu biraz daha disiplin vardı. Bizim kulüpte kıdem tazminatı borç olarak gözükmüyordu. İzin günleri; 20 bin gün mü ne, kullanılmamış izin vardı. Bunların hepsi borçtu. O zaman başka bir muhasebe mantığı vardı. Biz, bana sorarsanız bütün kulüpler de dâhil olmak üzere hepsinden daha kurumsalız, hepsinden daha İsviçre saatine yakın çalışır mekanizmamız var. Ama tabii ki şampiyon olamazsan bunların kıymeti harbiyesi yok. Hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Kulübe leke getirecek iş yap, borç batağında ol, rakamları farklı yap kontratları vs. ama şampiyon olsan kimse bir şey demiyor. O yüzden bu tünelin sonu aydınlıktır. Öyle de aydınlıktır, böyle de aydınlıktır. Biz, 3,2 milyar TL para ödedik, 2021’den bu yana yani yapılandırmaya girdiğimizde. Hatırlayın yapılandırma günlerini; 5 yıl, 5 yıl, 5 yıl! Kim imzalamadı? Fenerbahçe imzalamadı! Bir rakip kulüp başkanımız, büyüğümüz çıkıp ‘Devletle kavga edilmez’ diye beni hedef gösterdi. Aynı başkan, Kulüpler Birliği’nde yanımda otururken bacağımı tutup, ‘Başkan, senden iyi haber bekliyoruz. İyi ki imzalamadın’ dedi ve bunu aynı adam dedi. Kaç defa ‘Ne olacak?’ diye sordu. Çünkü o 5 yıllık yapı, ilk yılda çöküyor. Hepimiz şahsi teminat vermek zorundayız, başta da kulüp başkanı. Ben, çökecek yapıya nasıl teminat vereyim? Hatta dönemin başkanı çıktı dedi ki, ‘Ne olacak ben de projelerime teminat veriyorum.’ Sen devlet garantisi alıyorsun, verirsin tabii. O yüzden şunu söylemek istiyorum; 10 ayda bu yeni yönetimle biz, bambaşka bir kulvara geldik.
Stat projesi! Bu benim çok canımı yaktı ve içimi acıttı, polemiklere sebebiyet vermesinden dolayı.
Osimhen sezon başı Fenerbahçe’ye önerildi mi?
Ben hakikaten hayretler içerisindeyim. Sorduğunuz için de teşekkür ederim. Osimhen, özel bir oyuncu, Türkiye üstü bir oyuncu. Osimhen bize hiçbir zaman teklif edilmedi. Hatta ben size bir şey söyleyeceğim; sabaha karşı 6’da New York’tan Londra’ya o gün indim. Saat 12-1 gibi yorulmuşum, uyuyayım dedim. Kalktım, telefonu açtım. Mesaj yağıyor, bana küfür ediyorlar. Ne oldu dedim yani kıyamet kopuyor. Galatasaray Osimhen’in alıyor. Osimhen transferini bilmeyenler için söyleyeyim, şans Galatasaray’a çıktı, çok da iyi oldu Icardi kötü sakatlandı. Düşeş oldu. Belki ikisi birden olsaydı sıkıntı da olabilirdi. Ama Osimhen, Suudi Arabistan’a gidiyordu, anlaştılar ve el sıkıştılar. Son dakika Napoli Başkanı, fiyat arttırdı. O rakam çok da büyük değildi ama Suudiler, ‘Tamam, istemiyoruz’ dediler. Ve Avrupa kapanmıştı. Bir tek Türkiye vardı. O arada Galatasaray’a nasip oldu. Osimhen bize hiçbir zaman teklif edilmedi. Yani bizim durum bile biraz sıkıntılı. Herkes Cumhurbaşkanına gider, biz gidince problem olur; herkes hisse satar, biz satınca problem olur. Bu da onun gibi bir şey. Dolayısıyla olmamış bir şeyi olmuş gibi anlatıp onun üzerinden de bize ithamlar, sonra da hakarete varan süreçleri biz çok yaşadık, çok da yaşıyoruz. Osimhen, Türkiye üstü futbolcu, çok iyi bir futbolcu. Ama siz öyle bir konuşuyorsunuz ki sanki bu kalibrede Türkiye’ye gelebilecek bir sürü oyuncu var, bunlardan birini getirmiyor musunuz!?
Forvete ihtiyacımız var mı, evet var! Bugünkü forvetler az mı gol attı, hayır. Şu an en çok gol atan biz miyiz, bilmiyorum. Ama o oyuncu başka bir kategori, o da kırk yılın başında gelir. Tutulacak mı, kalacak mı, bilmem ne filan konuşuluyor. Hesap, kitap, vergi, anlaşma kurallara göre yapılırsa harcama limitine yer kalmaz! Tekrar söylüyorum, her şey kuralına, mevzuata uygun yapılırsa zaten bir futbolcuyla harcama limitini doldurursun.
‘Yapı’ mücadelemiz daha başında. Bunu da camiamıza ya biz anlatamadık, ya iletişim kuramadık. Ama bizim 2 Nisan 2024’te yaptığımız genel kuruldan sonra Türk futbolunda çok şey değişti. Ben orada konuşma yaptığımda Türkiye Futbol Federasyonu’nda yüzde bin Büyükekşi kazanacaktı, yüzde bin! Herkes öyle bekliyordu. Benden dolayı kaybetti demiyorum ama ben o riski alarak oraya çıktım, konuştum.
İmza kampanyası! Diyorum ya Cumhurbaşkanına biz gidince olay oluyor, başkaları gidince normal. Biz hisse satınca olay oluyor, başkaları satınca normal(!) Biz, imza kampanyasıyla ilgili hiçbir alakamız yoktu. İnanmadığımız için değil, bazı kulüplere güvenmediğim için. Kulüpler Birliği Vakfı Başkanı olmama rağmen ki bakın hepsi burada telefonda, hangi takım kaçıncı imza verelim, yarın yapalım, bitsin, etsin.’ Biz, 10 bin mi 12 mi neyiz, o da başka kulüpler rica etti, ‘Sen kulüp başkanısın, bu adam gitmeli.’ Dedi ‘Bak bunların ipiyle kuyuya inilmez, bazılarının’. Sonra ne oldu? İmza kampanyası kime mal edildi? Bize mal edildi, değil mi!? Riyad bize mal oldu! Bakın biz, Cumhurbaşkanımıza her ziyaretimizden sonra bir saldırıya uğruyoruz. Cumhurbaşkanımız, Yüksek Divan Kurulu Toplantımıza geldi. Biz, ne zaman Cumhurbaşkanımızla yakın bir görüntü versek bambaşka şeyler oluyor. Müthiş bir konuşma yaptı, Allah razı olsun. Konuşmayı biz yazsak bu kadar iyi konuşma yapamazdık. O FETÖ ile olan mücadelemize olan saygısını o kadar güzel anlattık ki.. Sonraki 110 günde ben 33 defa bazı kuşlar tarafından çok ağır olumsuz şekilde hashtag (#) ile Trend Topic oldum. Camia isterdim ki bana sahip çıksın ki o zaman daha dönemimizin başındayız, böyle öfke de yok. 110 gün, yani her 3-4 günde bir ve bu yeni yönetim seçildikten sonra yine Cumhurbaşkanımıza gittik. Cumhurbaşkanımızdan çıktık, 15 dakika veya yarım saat sonra havalimanına giderken sosyal medya paylaşımı oldu; Enes Kanter, elinde forma, ‘Başkan Ali Koç’a ve yönetim kuruluna teşekkür ediyorum’ diyor. 2021’de girilmiş ve 2021’de Fenerbahçe reddetmiş, açıklama yapmış, ‘Bunun bizimle alakası yoktur’ diye. Ve aynı şeyi biz Cumhurbaşkanımızdan çıkarken bir daha girdiler. Yani bizim Cumhurbaşkanımıza yakınlığımızla ilgili birilerinin rahatsızlığı var.
Hakemler… Büyükekşi devam edecekti. Yok, biz yalıda İbrahim Hacıosmanoğlu ile buluşuyormuşuz, yani olmayan şeylerden hikâyeler, kalemşörler, troller ile neredeyse film senaryosuna dönen bir şey. Adamlar Urfa’da Süper Kupa öncesi gidiyorlar bir fabrikada buluşuyorlar, kimse sesini çıkarmıyor. Onun için ben biraz camiama kırgınım. Camiaların gücü taraftarından gelir. Hakemler konusuna gelecek olursak… 8 Mart Operasyonu’na ben karşı çıkmıştım. Niye peki? Atletik test kaldırılmış, sınav kaldırılmış, o kaldırılmış, bu kaldırılmış. Dedim ki ‘Böyle adrese teslim hakemler mi getirilecek?’ Nitekim giden isimlerin hepsi de Fenerbahçe’ye zarar vermiş isimler idi, 1-2’si hariç, hakkını yemeyelim, isim de vermeyelim burada. Mesela Fırat Hoca gibi birine haksızlık yapıldı. Ama sonra bu hareketin doğru olduğunu gördüm. Biz, ilkesel olarak karşı çıktık. Sezonun ortasında fol yok yumurta yok, IFAB Başkanı bana geliyor, ‘Ne oluyor Türkiye’de?’ diyor. UEFA Başkanı başka bir soru soruyor. Garip bir durumdu. Ama şimdi geldiğimiz noktada bir federasyon var. Seversiniz sevmezsiniz. Ben, federasyon başkanını seçim gününden önce hiç tanımazdım. Aramızda da onlarca dava var, daha doğrusu benden ona, geçmişte söylediklerine bakarsan. İnsanlar tanışında başka şey oluyor. Büyük dostluklar büyük kavgalardan da çıkmıştır, onu da size söyleyeyim. Dostum diye söylemiyorum ama ben, neyini seviyorum; dik durabilen bir adam. Sosyal medya saldırısıyla, onunla bununla baskıya dayanabilen bir adam. Ondan önceki 4 federasyona bakın, nasıl oluştuğuna bakın, kimlerin oluşturduğuna bakın siyasi hassasiyetler var, siyasi beklentiler var, kurulların oluşum şekli… 4 federasyonda da futbol hep aşağıya, aşağıya, aşağıya. Bu federasyon çıkartacak demiyorum ama bir şeyler yapmaya çalışıyor. Bu kronikleşmiş, 20-25 senelik kirli düzeni 10 ayda değiştiremezsiniz. Biz sonuna kadar mücadele edeceğiz. Bakın 2 Nisan’dan sonra ne oldu? Büyükekşi gitti! Ben size bir şey söyleyeceğim; biz delegelere forma verdiler finansallar, altı yönetim kurulundan imzalı. Yanlış çıktı, bu federasyon geldi, anlattı. Biz, dava ettik ve tek dava eden kulüp biziz. Mahkeme uygun bulmadı. Yani delegelere yanlış bilgi vermek ne demek? Türkiye’de hukuk insanlara farklı işliyor. Az önce ne dedim? Bir kulübün bu sene yaşadıklarının 10/1’ini biz yaşasak adliye koridorlarındaydık. Şimdi burada imzalamadılar, 3 kişi imzalamadı. Biliyor musunuz hangi 3 kişi imzalamadı? Türkiye Futbol Federasyonu’nun 300 küsur delegesine sunulan finansal tabloları kimlerin imzalamadığını biliyor musunuz? Başkan, Başkan Yardımcısı ve Türk futbolunda geleceği olan bir kişi daha! Sonra yeni federasyon geliyor ve yönetim kurulu kararını gezdiriyor. Yine imzalamıyorlar. Çıt çıkmıyor ya, bir kişi konuşmuyor. Çünkü Türkiye’de gerçekleri söyleyenler, gerçek söylediğini ispatlamak zorundalar, diğerleri değil. Neyse onlar gitti. Ne oldu? Hakemler yavaş yavaş gençleşme operasyonu başladı. İnanıyorum ki bir sezon sonra daha fazla olacak. Tabii bunun da geçiş sıkıntıları oluyor. Hatalar da gayet normal. Hasta bir insanı sağlıklı bir insanlar veya sağlıklı bir insanı hasta insanla yatağa sokarsanız sağlıklı adam da hastalanır. Benim korkum bu şeyi temizlemezsek bu gençlere de sirayet edecek. Şimdi şöyle bir şey pompalanıyor ki Tayfun Bey(Bayındır) eminim ki biliyordur, ‘Bu federasyon gidici.’ Bu aylardır şey yapılıyor. Hakemler ortada kalmış, yani ‘Bu değişimin parçası mı olalım, yoksa uzak mı duralım?’ Bu hala da pompalanıyor. Federasyon ne yapar ne eder bilmiyorum. Biz de hakemlerden sıkıntıdayız. Herkes yıllardır hakemlerden…
Benim Genel Sekreterim, Gaziantep maçından sonra bir şeyler söyledi. Benim bilgim dâhilinde söylenmiştir. Çünkü ben 2-3 aydır niyet sorgulamaya başladım. Haklı olabilirim, haksız olabilirim. Niyet sorgulamaya başladım! Ama hakemlik camiasında bu arkadaşlar bir şeyler yapıyorlar. İnşallah yeni dönemde yapılanma daha da farklı olacak ama topyekûn hakemlik müessesesinin baştan aşağıya kendini yaratması, dizayn etmesi; eğitiminden alt liglerden Süper Lig’e gelene kadar süreç dâhil olmak üzere, lisan da dâhil olmak üzere hakemlerin eğitilmeleri gerekiyor. Ve Acun Bey’in dediği bir şey var, ben de buna çok katılıyorum. Siz şöyle diyebilirsiniz, ‘Türkiye’de herkes 3-4 kulüpten birini tutuyor, ne yapsın?’ Hakemler kariyerlerine ilk ayak bastığı zaman orada soracaksın ‘Hangi takımlısın?’ diye. Onu not edeceksin. Kariyerleri ilerlerse, o takımlar o ligleri gelirse ve onları o maçlara vermeyeceksin. Bu çok basit bir şey. Bunu yapamazsın ama şimdiden o süreci başlatabilirsin. Hakemlik Akademisi var, dernek var, garip garip ilişkiler var. Bir tane hakemin 3200 tane davası olur mu? Hakaret davası! Kusura bakmayın, özür dileyerek bunu söylemek zorundayım; sizsiniz kamuoyunu aydınlatmak zorunda olan, biz değiliz. 3200 davadan 40-50 milyon kazanıyorsa ne demek? Ya ihaleye koyuyorlar; 60 dava, 100 dava, parayı peşin alıyorlar. Sonra avukat uğraşıyor. Ben şimdi dönüp desem ki, ‘Bilerek hata yapıyorlar, hakaret yesinler de şeye gitsinler’ diye. Hakaret yiyen bir insana da ‘Hakkını koruma, mahkemeye gitme’ diyemezsin. Ben bunu Avrupa futbolunun tepesindeki insanlarla konuştum, hakikaten hayret ettiler, ‘Böyle bir şey var mı?’ dediler. Bu bir tane hakem. Bakınız bu dava işi dijital medyadan sonra çıktı. Daha önce kimse kimseye hakaret edemiyordu. Dijital medya, sosyal medya girince… Dolayısıyla bu 8-10 senelik bir unsur, yıllardır olan bir şey değil. Bizim bu mücadelemiz devam edecek. Bu mücadele Fenerbahçe için değil, Türkiye ve Türk futbolu için. Ve inanın toplumsal huzur için! İnsanlar bir gün evine gidip şampiyonlukların, maçların sahada kazanıldığına inandığı zaman bu ülke çok daha huzurlu olur ve inanın buna. Ben, bu değişimin devam edeceğine inanıyorum. Ama bana göre federasyon bir hata yaptı, söyledim de; ‘2 Nisan’dan sonra neler oldu?’ diyoruz; temizlik başladı genç hakemler geldi, sonra Galatasaray-Fenerbahçe maçına yabancı hakem geldi, dünya çapında bir hakem geldi. Bu fikre karşı olanlar bile ‘Federasyon doğru yaptı’ dedi. Kamuoyu sahiplendi. Beşiktaş, Trabzonspor onlar da istedi. Bütün konjonktür buna hazırken birden bire 180 derece başkan dönüş yaptı, vazgeçti. Ben buna anlam veremiyorum. Ben, UEFA Başkanı ile konuştum, bunun için konuşmadım ama ‘Vincic’ten çok memnunum’ dedi ve başka takımların da yabancı hakem istediğini söyledi. ‘Her maça Vincic gelmez’ dedi ama bunun gibi 5-6 tane yollayabileceğimiz hakem var’ dedi. Orada bir şey oldu. Ne olduğuna ben anlam veremedim. Ama şunu diyeceğim; Türkiye’de futbolda bazı sıkıntılar değişmeye başladı. Yani olumlu anlamda adımlar atılıyor. Belki onun için bunları devirmek istiyorlar, bilemiyorum.
Yabancı VAR gelene kadar çok büyük hatalar yapıldı ve dengeli değildi o hatalar. Ben mazeret üretmiyorum, bir tespitte bulunuyorum. Hakemlerden dolayı şampiyonluğu kaybettik demiyorum. Beşiktaş-Galatasaray maçını gözünüzün önüne getirin, Trabzon’u getirin. Anadolu takımlarının maçlarını bırakın. 8 kart verilmedi Beşiktaş maçında ama velakin şampiyonluğu son dönemdeki hatalarımızdan dolayı elimizle teslim ettik. Ona rağmen ilk yarıdakiler olmasa belki bugün kafa kafaya gidiyorduk. Galatasaray’ın hakkını vereyim son dönem vites artırdı ama düşük viteste her zaman bir kurtarıcı oldu. Hakemlerle ilgili söyleyeceklerim bu. Kim ne derse desin Türkiye’de kronikleşmiş yapısal futbol sorunları var. Bunlar giderildiği zaman hepimiz bundan fayda göreceğiz inanın. Fenerbahçe hatalar yapabilir, yanlış yatırımlar yapabilir, camia içi kopukluklar olabilir. 11 senedir şampiyon olamamasının futbolun olağan akışıyla hiçbir alakası yoktur. Aziz Başkan döneminde de çalındı şampiyonluklarımız. Biz camia olarak silkelenip, omuz omuza verip, yekvücut, tek ve bütün mücadele etmemiz lazım. Biz vereceğiz ama camiamız yanımızda olursa çok daha kuvvetli veririz bu mücadeleyi. Bir şekilde camianın okları içeriye doğru çevrilecek şekilde bir iklim yaratıldı. Biz, bizden sonrakiler, eski başkanlar, ileri gelenler, kanaat önderleri biz bunu bir şekilde çözmek zorundayız.
‘4.8 hisseyi Ali Koç aldı, şimdi de stat projesi çalıyor.’ Bu beni rahatsız eder hem de çok büyük rahatsız eder. Ben de bu işi o gün YDK’ya gelen mimarlara sordum. Sonra Sayın Nihat Özbağ ile toplantı sırasında Hamdi Bey ile bir konuşma oldu. Tatsız olduğu belliydi, ben de sordum böyle-böyle dedi. Nihat Bey, iki gün sonra yemedi içmedi uçağa bindi sabah Sayın İsmail Küçükkaya’ya çıktı. Ben gerçekten anlam veremiyorum. Biz o stadın içine roketler takıp, 100.000 kişiye getirip, istediğimiz şekilde kaldırıp Maltepe’ye götür, oraya götür. Bu stat Aziz Yıldırım’ın yaptığı stadyumdur. Her yerinde teri, emeği, çabası her şeyi vardır. Statların birinin yapılmasında 1907 Tribünü Yönetim Kurulu, ben başkandım o zaman. Fenerium tarafını 5 yıllık kombineler satarak 10-12 milyon dolar mı, euro mu şimdi hatırlamıyorum öyle yapıldı. Aziz Başkan sabah 3’te 5’te inşaata giderdi. Ben bu tartışmayı anlamıyorum. Türkiye’de faizler %60’dı Aziz Başkan bu işi yaptığı zaman. ‘%60’ bugün ney? Bugün biraz daha düşük. Millet kredi alıyordu 3 yıllık, 5 yıllık kombine almak için. Fenerbahçe taraftarının emeği, teri vardır orada. Bunun da lideri Aziz Yıldırım’dır. Biz istersek 15 değil 50.000 kişi koyalım o stadı Aziz Yıldırım yapmıştır. Kimse, devlet stat yapamazken. Bugün devletimiz böyle bir altyapı yaptıysa futbolda ilham aldığı yer Fenerbahçe Stadı’dır. Bu cesareti de gösteren Aziz Yıldırım’dır. Bunun tartışılması bile abes. Şimdi gelelim büyütülmesine… Beni en derinden yaralayan konulardan biri de budur. ‘Çaldılar’ neyi çaldık ya? Bu mimaride bir stadın büyütülmesi beş aşağı beş yukarı aynı mimariyle yapılıyor. Adnan Aksu açıklama yaptı bu polemiklerden sonra. Ben gittim Adnan Bey’e Hamdi Bey ile aylardır yaptığını bu çalışmayı Nihat Bey ile yaptınız mı? Hayır dedi. Biz de gösterdik Aziz Başkan’ın bize yolladığı fotoğrafları, çizimleri. Bu dedi başka bir stadın üzerine yapılmış, bunun müellifi biziz bunu biz yaparız dedi.
Şimdi ben proje çalmakla suçlanıyorum. 50 değil 100. Bunu Aziz Yıldırım yaptı. İmkânsızı başardı adam. Bir sezon dahi oradan ayrılmadık. Bizim projemizi büyütsek yarım sezon veya 2-3 ay ayrılmamız gerekecek. Orada gördüğünüz locaları biz kâğıttan beşer sene loca aldık kaç tane. Bütün camiayı birlik ve beraberlik içerisinde özellikle imkânı olanlar bunu yaptı. Faizler %60’ken. Kimin haddine burası Aziz Yıldırım’ın emeği değil demek. 15.000 kişi eklemekle mi olacak bu. Nihat Özbağ’a hakikaten çok şaşırıyorum. Başkan bu konu da üzüldüyse gerçekten ben gidip anlatacağım. Çünkü bu akıl dışı bir durum. Anlatacağım başka bir konu daha da var başkana.
Sunucunun, “Yapılacak açıklamalar hakkında ne düşünüyorsunuz” sorusu üzerine Başkanımız, “Mahmut Uslu’yu yalan makinesine bağlayın, makineyi bozar. Hakan Bilal Kutlualp’e de özellikle teşekkür etmek istiyorum. Geldi çıktı kürsüye konuştu. Bizim hep söylediğimiz gibi dışarıda Youtube’da orada burada çıkın da gelin kongre üyelerine de seslenin. Aziz Başkan da bunu hep söylerdi kendisi bir nebze uymadı geçmişte ama bizi öyle eğitti, o kültürü bize aşıladı. Hakan Bilal Kutlualp geldiği için teşekkür ederim. Ortada seçim ortamı yokken gelip adaylığını açıklaması hakkıdır, bir şey diyemeyiz ama beni en çok etkileyen özgüveni ve cesareti. Fenerbahçe’ye başkan olabileceğini düşünme cesareti. Diyeceksiniz neden? Herkes olabilir, kongre üyesi kimliğini taşıyan herkes olabilir. 3 Temmuz’a dönelim… 3 Temmuz’da biz büyük bir haksızlığa uğradık! Uğradık mı? 10 yıl sonra mahkemelerden her şeyi temizledik mi? Şimdi biz davaları açıyor muyuz? Bize tazminat vs. hiçbir şey yapılmadı, helalleşme de olmadı. Bu adam basın toplantısı yaptı, Çırağan Otel’de. ‘Aziz Yıldırım ve tüm yönetim kurulu istifa etmelidir’ dedi. ‘Kişilerle kurumu ayırın’ dedi. Bizler o gün istifa etseydik, camia başkanının, yöneticilerinin arkasında durmasaydı ne olurdu? Zaten savcının açıklaması var, ‘Birkaç haftada unutulur zannettik’ diyor. Hepimiz kenetlendik, bir tek bu adam gitti aleyhte ifade verdi. Bunları yapan bir adamın Fenerbahçe’ye başkan adayı olabileceğini düşünmesi, cesaretine saygı duyuyorum, hayranım, müthiş bir cesaret, müthiş bir öz güven. Esas benim merak ettiğim bununla yürüyenler o gün ceza evinde olanlar. İfade verdi. Bakın bir şey söyleyeceğim. Yüksel Günay nurlar içinde yatsın, başkanım benim. Fenerbahçe Yüksek Divan Kurulu Başkanı Yüksel Günay’ı da eleştiren eksi yönetici Kutlualp, Günay’ın açıklamalarıyla Fenerbahçe zor duruma düşürüldüğünü ve istifa etmesi gerektiğini iddia ederek şöyle konuştu: ‘Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Eğer ki kendisinin söylediği gibi bir polis devleti olsaydı böyle ağar bir sözü söyleme özgürlüğünü hissedemeyeceği gibi bugün dışarıda serbestçe de dolaşıyor olamazdı. Tarikatların, cemaatlerin Fenerbahçe’yi ele geçirmeye çalıştığı ve bu amaçla operasyonun bir takım ihalelerle ilişkilendirilmesi veya siyasi amaç güttüğü iddiaları ise tam bir paranoyadan ibarettir’ diyor adam burada ve 5 Ağustos 2011. Biz hepimiz dimdik ayakta durmaya çalışırken, taraftarlar cop ve gaz yerken, bilmem ne olurken, Shakhtar ile oynadığımız özel maçta millet 70 küsur dakikalarda sahaya inmişken, kadınlar maçı vs. bir tane adam çıkıyor. O zaman ne diyorlardı biliyor musunuz? ‘Verin Aziz Yıldırım’ı eve gidin’ diyorlardı içeridekilere. Hepsi dimdik ayakta durdu, hepsi. Camia da dimdik; kadını, çocuğu, yaşlısı… hepsi. Bu adam gitti aleyhte ifade verdi. Ve bu adam bugün Fenerbahçe’ye başkan olacağın söylüyor. Her türlü hakkıdır. Ama bütün bunlar yaşanmışken ben unutamam! Bir gün aday olursa da inşallah karşısına biri çıkar, engeller. Çünkü hak etmez. 3 Temmuz’un bize ne kadar zarar verdiğini hepiniz biliyorsunuz. Bakın, polis ifadesi sonrası: Polis ekiplerinin herkesin sandığından çok daha akıllı, konulara vakıf her şeyi bildiğini belirterek soruşturma yürüten polislerin nazik ve çağdaş davranışına hayran kaldığını söyledi. Emniyette ön yargılı insan görmediğini ve emniyet personelinin futbol dünyasını iyi takip ederek kendilerine soru sorduğunu ifade etti. Bunları söylerken millete, ‘Aziz Yıldırım’ı verin, evinize gidin’ deniyordu. ‘Gördüğüm kadarıyla bu işler fazla uzamayacak. Sonuna yaklaştık, bir an evvel inşallah federasyon bir karar verecektir.’ Yani Kutlualp, kurum ve kişilerin ayrılması gerektiğini söyledi. Kutlualp, ‘Federasyonun gerekirse 55. maddeyi değiştirmesi gerektiğini anlatarak bütün futbol dünyası destek vererek falan filan… diyor. Ve hepimizi istifaya çağırıyor. Biz istifa etseydik, dik durmasaydık, kelle koltukta savaşmasaydık biz bugün bu 3 Temmuz’dan böyle çıkamazdık. Aziz Başkana da zulmedildi, diğer arkadaşlarıma da zulmedildi. Ben hayretler içerisindeyim ve bu benim gücüme gidiyor. Gençlere onun için seslendim, 24-25 yaşındaki çocuklar bunları bilmez. Birinin peşine takılıyorsanız gidin iyi araştırın, onun için söyledim.
Mali bağımsızlık nedir? UEFA kıskacında olmamak. İstediği şekilde, gelirleri çerçevesinde transfer yapabilmek, sattığın kadar alma durumunda olmamak, gelirini istediğin gibi kullanabilmek, yarısını bankaya park etmemek, her yaptığın finansal hamlede bankalardan gidip izin almak zorunda kalmamak, kredi alabilecek bilançoya sahip olmak ki istediğin zaman alırsın, istediğin zaman almazsın. Stadyum mu yapıyorsun, altyapı mı yapıyorsun, gayrimenkul projelerini geliştirebilmek. Biz hiçbir konuda şu an finansal açıdan kendi kararlarımızı alabilecek durumda değiliz. Bütün paramız geldiği zaman bir bankaya gidiyor, o bankanın verdiği kadar. Biz, 3.2 milyar borç ödedik, 2021’den beri. Anapara ve faiz! Günlük 122 bin Euro faizimiz var. Dedim ya ‘Faizler 8-9’lardan 50’lere geldi.’ Dolayısıyla bir burada önemli işler yaptık. Küçümsüyorlar. Bu, Aziz Başkanı da rahatsız eden bir konu. Onun hesap kitabına göre biz, doğruları söylemiyoruz. Ona yakın olan insanlar da ‘Yalan söylüyorlar’ diyor. Biz geldiğimizde UFRS yoktu, konsolide yoktu, dernekte hesap kitap yoktu. Biz, kıdem tazminatını da borç olarak yazıyoruz. Kullanılmamış izin günlerini de yazıyoruz. Bir muhasebe mantığıyla yapıyoruz. İki taraf dernekle şey konsolide edilmiş vaziyette. Benim ‘Fenerbahçe’den alacağı var’ diyorlar, ‘Borç verdi’ diyorlar. Anlatamıyorum, defalarca söylemem rağmen. Bu şey gibi, ‘Ali Koç, Fenerbahçe üzerinden siyasete girecek.’ Defalarca suratıma tükürün diyorum, ‘Belediye encümeni olsam suratıma tükürün’ diyorum, insanları inandıramıyorum.
Benim Fenerbahçe’den alacağım yok, şampiyonluk borcum var. Onu bir yere yazın. Benim Fenerbahçe’den alacak şu an itibarıyla 1 kuruş param yok. O paranın orada gözükmesi, bir de şey diyorlar, ‘Bütün bu borcun üstüne divanda açıklanan üstüne bir de başkana 100 milyon Euro borç var.’ Kaç defa söyleyeceğim, ben sizin gibi yalancı bir insan değilim ki, bir gün öyle bir gün böyle… Adam diyor ki, ismini vermeyeceğim ‘Ya eleştiriye açık olmadı, herkes demokratik hakkını kullanmalı.’ Ya sen kürsüde adam boğazlandın be arkadaş 2018’de. Konuşan kongre üyesinin boğazına yapıştın. Sen kimsin bize bunları anlatacak!? O yüzden benim muhatabım Sayın Aziz Başkandır, Aziz Başkana gideceğim ve belki o da bize bir şeyler sunacak. Asgari müşterekte buluşacağımıza inanıyorum. Dolayısıyla biz, kredi kuruluşlarına olan yapılandırmadan inşallah Allah’ın izniyle bir sonraki Yüksek Divan Kurulu’nda çıkmış olacağız. Bu 340’ın 84’e inilip ondan çıkıyor olmamız. Bunlar matematiği karıştırıyorlar. Erol Bey’in de dili sürtmüş, 600 bilmem neden 340’a geldik, oradan… Bizim 600 küsur dediğimiz borcun şu anki muadili 380, benim alacaklarım kulübün borcunun %15’i olarak kayıtlı ve alınmayacak. Diğer %30’u Fenerium, Dernek, A.Ş. arasındaki alacak verecek işidir. Bizim %11 sözleşmeler, sporcuların sözleşmeleri. Borcumuzun %11’i futbolculara, basketbolcular veya voleybolculara… sözleşmeden olan yükümlülüğümüz. Ben size bir şey daha söylemek istiyorum ki bunları söylemek durumunda kalmak bile çok üzücü. Bakınız, bizim hesap kitaba göre 18.4 milyarın %31’i grup içi borçlar, %18 ise finansal borç yani yeniden yapılandırma, %16’sı gelecek döneme ait isim hakları, localar, kombine vs. vs, %15’i başkan, %11 sporculara ait borçlar ve vergiler. Bunun %46’sını konuşmamıza gerek yok. Ama ısrarla iddia ediyorlar ki benim bunun talep edeceğimi. İnşallah normal vatandaş, münferit taraftar, kongre üyesi inanır, başka bir şey diyemem ki. 176.8 milyon Euro’ymuş 2018’de biz aldığımızda Fenerbahçe Spor Kulübü’nün gelirleri, tüm gelirleri. Bugün, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün geliri 358.7 milyon. Şunu da söylemek istiyorum; 44 küsur veya 40’lardaki yayın gelirleri bizde şu an 10-12’lerde ve ona rağmen. Bu kendinden olmuyor. Rüzgara kapılıp olmuyor. Ama şampiyonluk olmadığı için hiçbir kıymeti harbiyesi de yok. Ama en azından ben mali bağımsızlık konusunda tertemiz bir kulüp bırakmadan gitmek istemiyorum. Buna da hakkım olduğunu düşünüyorum. Camianın da aklıselim insanlarının da bun takdir edeceğine inanıyorum. Sonuç itibarıyla 6 senede biz yanlışlar yaptık vs. yine biz seçildik.
Bu işler için Genel Sekreterimizi tebrik etmek istiyorum çünkü olağanüstü sponsorluklar, hareketler, anlaşmalar yapıyor. Bugün bize en son Yönetim Kurulu’nda yaptığı sunuma göre önümüzdeki sezon sponsorluklarımız tüm branşlarda Euro üzerinden %40 artıyor. İlk defa yurt içi yurt dışı ayrı formamıza sponsor alacağız. Bizi sahiplenen olmadığı için öyle şeyler zaman alıyor. Tek istediğimiz camiamız bizi sahiplesin.
Fenerbahçe başkanlığına aday olmak için tam doğru zaman. Çünkü sorunlar geride kalmış, işin kremasına doğru gidiyoruz. 1 tane şampiyonluk olsaydı bunlar o kadar değerli olaylar olacaktı ki. O yüzden şunu da içim rahat olarak söylemek istiyorum. Bu inat değil, inanç. Bu bir sorumluluk. Sahip olmanın getirdiği mecburiyet. Ben bunu kişisel çıkar için mi yapıyorum. Takdir edersiniz ki bana zararı faydasından çok daha fazla. Mecbur olup, yapmıyorum. Hayat kaliten yok, yemediğin hakaret yok. Her gün bir mücadele ve kavga. Savaştığın kişilerin onlar için mücadele verdiğin insanların bu kadar psikolojik bir eziyete bizi tabii tutmaları beni en çok üzen konu. Bunlar geçer, kader de bu da var dersin. 3 ay, 5 ay üzülürsün sonra hayat devam eder ama bu kadar bu noktaya gelip ve bu sezon biraz önce anlattığım işleri yapmışken, futbol açısından bize göre daha fazla yapabileceğimiz bir şey yokken bu muameleye maruz kalmak tabii ki çok onur kırıcı.
(İstifayı düşündüğünüz bir yer oldu mu?) Benim yerimde başka insanlar bu kadar dayanamazdı. Benim de bu kadar dayanabileceğim aklımın ucundan geçmezdi. Hiç olmazsa karakterimiz test edilmiş oldu. Dediğim gibi bence bütün bu saydıklarının yanında en önemli şey bu kulübe leke getirecek, itibarını zedeleyecek herhangi bir soru işareti olabilecek hiçbir şey yapmadık. Her şeyi olması gerektiği gibi yaptık. Bunun bir değeri var mı? Bazı insanlara var, çoğunluğa yok. Şunu söylemek istiyorum. Biz bıraktığımız zaman inşallah şampiyonluk olacak. Olmasa da tertemiz bir kulüp bırakacağız ama şu an bizi bıraktırmak için gösterilen çabalar bize iyilik, Fenerbahçe’ye kötülük. Bunu tekrar söylüyorum. Bize iyilik, Fenerbahçe’ye kötülüktür. Çünkü 1-2 ay üzüleceğiz. Böyle bitmesini kimse istemez ama sonrada hayat devam ettiği için işimize, gücümüze ve ailemize odaklanacağız. İçimizde tabii ki ukde kalacak. Fenerbahçeliliğimizden bir şey kaybedecek miyiz? Hiçbir zaman ama Fenerbahçe’ye kötülük olur. Onun için diyorum bu bir sorumluluktur. Bakın ne diyorlar, ‘Bir kuruş para koymadı. Verebileceği hiçbir şey yok. Rakamlar yalan.’ Bunları diyorlar. O yüzden üzgünüz, kırgınız, psikolojik eziyet çekiyoruz ama onların sandığından çok daha güçlüyüz, kuvvetliyiz, zeki ve akıllıyız. Böyle en küçük tökezlemede oradan saldır, buradan saldır. Taraftarlarımıza saygı duyuyorum. Öfkelerini anlıyorum. Ben bir taraftarım ama bundan vazife çıkartanlarla her daim bir hesabımız olacaktır.
(Futbol takımıyla değiştireceğiniz en önemli şey nedir?) Hız. Kanatlarımız bu sene algıladığımız hızda değildi.
KONGRE İMZA SÜRECİ HAKKINDA
Kongreye gitmenin şu anda tek imkanı imza toplayarak. Bugün erken seçim istersen ne yapacaksın, 360 milletvekiline ihtiyaç var. Anayasayı değiştirmek istiyorsan 400. Burada da seçime götürmek istiyorsan şöyle bir şey var. Ben bunun çok incitici ve Fenerbahçe’ye yakışan bir süreç olmadığını düşünüyorum. Öyle olursa da camia bizi bu şekilde yollamayı uygun görüyorsa, hak ettiğimizi düşünüyorsa bence çok üzücü bir durum olur ama kader de bu da varmış deyip hayat devam eder. (Öyle bir durumda aday olmazsınız diye anlıyorum) Olmam.